Türkçe ve İslam İlişkisi
Dil üzerine pek çok sorunsalla karşılıyoruz ve bu sorunsallardan biri olan dilin yozlaşması konusunu daha önce Dil bilimci ve bir Edebiyatçı olan Emine Arslan ile röpotajımızda sizlere aktarmıştık. Bu seferki konumuz ise Türklerde İslamın kabulünün Türkçe üzerine yansımalarıdır. Bu röpotajda kendi sorularımıza ek olarak Instagram takipçilerimizin konuyla ilgili merak edip bizlere sorduğu soruları da Emine Arslan’a ilettik. Gelen sorular arasında konumuz dışında kalsa da ”Ezanın Türkçe okunması” ve ”Türklerin İslamı kabulü nasıl olmuştur” gibi ilginç sorularda bulunuyordu. Kendisi de hiç erinmeden uzun uzun açıklamalarda bulundu bizlere. Özellikle internet mecrasında dil üzerine bu denli detaylı anlatımlara yer verilen başka yazılar bulunmazken bizlerin meraklarını gideren ve kısa yoldan erişebileceğimiz bir kaynak oluşturan Emine Arslan’a teşekkür ederiz.
Daha fazla lafı uzatmadan Türkçe ve İslam arasındaki ilişkiyi buyrun okumaya ve anlamaya çalışalım.
Türkler İslamiyet’le ilk ne zaman tanıştı?
Türklerin 751 Talas Savaşı ile müslüman oldukları bilinir. Talas Savaşı sırasında İslam ordularıyla “ilk kez” aynı cephede savaşarak İslâm dini ile tanıştılar. Daha öncesinde birbirlerine karşı savaşan bu iki tevhid (birci) inanışlı kavmin ilişkileri, belirli sebeplerden* dolayı Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerine neden olmuştur.
Türklerin İslamiyet’i kabul etmeden önceki dini nedir?
Türk toplumunun ilk dininin Şamanizm olduğuna dair bilgiler bulunmakta. Ayrıca bilim insanları, Şamancılık ve Gök Tanrı inancının aynı şey olduğunu savunurken, bazı bilim insanlarına göre tüm Türklerin ortak inanışı Gök Tanrı inancıdır ve Şamanizm’den oldukça farklıdır. Bunların birbirine benzetilmelerinin sebebi ise Totemizm gibi uygulamaların Gök Tanrı inancında da bulunmasından ileri gelmektedir. Hun Türklerine dayanan bu inanışın temelinde tek ve gökyüzünde olduğuna inanılan bir tanrı yatmaktadır ve bu tanrı millî bir tanrı olma özelliği taşır. Öyle ki tanrı, Türk Hakanlarına yetki verir ve bu olguya da Kut İnancı denmektedir. Öte yandan Orhun Abideleri’nde rastlanan tengri sözcüğü, daha önce Hun Hükümdarı Mete Han tarafından kullanılmıştır. Kendisine Tanrıkut, yani Tanrı onaylı dediği kayıtlara geçmiştir. Ayrıca, işin daha öncesine, insan bilimsel ve dilbilimsel yönlerine bakacak olursak, M.Ö 4000-2000 yıllarında Sümerlilerin bir ön Türk kavmi olduğunu ileri süren bazı araştırmalar var. Dilbilimsel yönden bakacak olursak, Sümer dilinde tanrıya dingir; Türk dilinde ise tengri denmesinin sebebi, ortak bir dil ailesini kullandıklarından ileri geliyor olabilir. Çünkü tengri sözcüğü Türkçeye Sümerceden geçmemiştir. Bu, tabii ki bir sav; henüz bilimsel verilerle kanıtlanmış değil. Öyle ki Sümerce yalıtık bir dildir, yani hiçbir dil ile akrabalığı bulunmayan izole bir dildir. Türkçe ise Altay dil ailesine mensuptur. Dingir ve tengri sözcüklerinin birbirine benzemediğini iddia edenler olacaktır. Bunu da dil ailesi incelemelerindeki ortak kelime arayışlarından en basiti ile örneklendireceğim. Baba kelimesi, İspanyolcada padre, İngilizcede father, Fransızcada ise père’dir. Bu demek oluyor ki aynı dil ailesine mensup dillerdeki sık kullanılan ana sözcükler, fonetik ve morfolojik olarak birbirine benzemektedir.
İslamiyet’ten önceki Türklerin benimsediği dinler Türk kökenli midir?
İslamiyet öncesi Türklerde din değil inanış vardır. Benimsenen inanışların tümü, ilk inanış olarak kabul edilen Totemizm’den doğmuştur. Her ilkel topluluğun, herhangi bir objeye saygınlık yüklemesi sonucunda bin yıllar boyunca evrilerek gelişimini sürdürmüştür. Ünlü psikanalist Freud’a göre ise din denen olgu bir yanılsamadır ve suçluluk duygusu insanı, vicdanî olarak affedilmek üzere bir şeye inanmaya itmiştir. Başlarda çok-tanrılı başlayan bu inanışlar, özellikle birkaç bin yıl öncesinde tek-tanrılı inanışlara evrilmiştir. Yani genel olarak tüm dinlerin bir şeylere inanmak, saygı duymak içgüdüsünden kaynaklı olarak Totemizm’den türediğini söyleyebiliriz. Yani dinler aslına bakarsanız etnik kökenlerin tekelinde değildir. Yetişkinlik çağına kadar herhangi bir dinin varlığından haberi olmayan bir insana, mitolojik ögelerden arındırılmış bir dinler kataloğu verirseniz, en akla uygun ve en kendi yararına olanı seçecektir. Bir başka yetişkin üzerinde aynı deney tekrarlandığında bu sefer yine aynı gerekçelerden ötürü fakat başka bir din seçecektir. Çünkü dinler dogmatik ve görecelidir.
İslam’ın kabulü Türkçenin bozulmasını ne yönde etkilemiştir?
Türkler aslında göçebe bir toplumdu. Civarındaki toplumların devletleşmesi ile Türklerin boy boy ayrılarak Orta Asya’ya göçünün başladığı sıralarda Türkçeden daha zengin dillerle (Farsça, Arapça) karşılaşan Türklerin dilinin, diğer milletlerle iletişimde yetersiz kaldığına ve bu dillerden ödünç kelimeler aldıklarına dair araştırmalar mevcut. Zamanla yerleşik hayata geçen Türkler, devletleşme sürecinde savaşlar, edebiyat, siyaset ve tecim alanında yeni kelimelere ihtiyaç duydular. O dönemin edebiyat dili Farsça, siyaset dili ise Arapçaydı. Size günümüzden adlî bir metin örneği vermek istiyorum.
YABANCI KÖKENLİ SÖZCÜKLER | KÖKENİ | YERİNE KULLANILABİLECEK TÜRKÇE KARŞILIKLARI |
Tarih | Arapça | * |
Müşterek | Arapça | Ortak |
Velayet | Arapça | * |
Fiilen | Arapça | Eylemsel |
Şahıs | Arapça | Kişi |
Talep | Arapça | İstek |
Ve | Arapça | */ ile bazı durumlarda ve bağlacının yerini tutmaz. |
İmkân | Arapça | Olanak |
Taraf | Arapça | Yan |
Derece | Arapça | * |
Aile | Arapça | Özgün anlamı belirsiz olmasına karşın Bark* |
Hâl | Arapça | Durum |
Husus | Arapça | Konu |
Her | Farsça | Kendinden sonraki ismi çoğul yapacak şekilde Tüm |
Kanaat | Arapça | Düşünce |
Karar | Arapça | Yargı |
Kabul | Arapça | Onay |
Protokol | Fransızca | Genelge |
Malî | Arapça | Parasal |
Diğer | Farsça | Başka |
Hak | Arapça | Pay |
Dipnot 1: *Türkçesi yok
Dipnot 2: *Orhun Yazıtları’nda geçmektedir.
Dipnot 3: Emine ile Esra, Samir ile Eda; Domates, biber, patlıcan ile sarımsak… diyebiliriz. Bu durumlarda ‘ile bağlacı ‘ve’ bağlacının yerini kolayca alabiliyorken,“…konuştuk ve anlaştık” yerine“…konuştuk ile anlaştık”dendiğinde yetersiz kalıyor.
Görüldüğü üzere 106 sözcükten oluşan bu metinde, 21 yabancı kökenli sözcük bulunuyor. Buna ana başlıkları da eklediğimiz zaman, sayı oldukça yükseliyor. Adliye, mahkeme, ceza, hukuk, asliye, hakim, mübaşir, müvekkil, vekil, vekalet, v.b… Çoğunun yerine kullanabileceğimiz Türkçe seçenekler olmasına karşın hala bu sözcükler kullanılmaya devam ediliyor. Aslına bakacak olursak, hukuk sistemini Araplardan aldığımız gerçeği ortaya çıkacaktır. Çünkü yargılamaya yetecek kelimelerin yoksunluğu, eski Türklerde bir yargı sisteminin olmadığı anlamına da gelmektedir. Aman efendim nasıl olur, nasıl Araplardan alırız biz hukuku… diyenleri duyar gibiyim. Bu soruları yöneltecek arkadaşlara Türklerin göçebe bir toplum olduğunu ve Orta Asya’ya gelmeden önce yazılı kanunlarının olmadığını hatırlatayım. Buna karşıt olarak da ilk düzenli orduyu kuran ve orduda onluk sistemi bulan Mete Han’ı örnek gösterebiliriz. Kayıtlar o dönem kullanılmış rütbe adlarının Türklere özgü sözcükler olduğunu gösteriyor. Ordu komutanlarına Tarkan, börü, noyan dedikleri, hatta çavuş sözcüğünün de Orhun Yazıtları’nda bulunduğunu söyleyelim.
Konumuza dönecek olursak, bu kadar çok yabancı sözcüğün bizde bir dil kirliliği yarattığı apaçık. Bu çok büyük bir sorun. Bunun önüne geçebilme olanağı -bana kalırsa- var. Yeterli üretme, geliştirme ve iyileştirme çalışmaları yapılırsa ve bu çalışmalar devlet elinde uygulanmaya başlanırsa ulu Türkçemizi hakettiği yere çıkarabiliriz diye düşünüyorum. Bunun yanı sıra medyanın da gelişmeleri yakından takip edip gerekeni yapması gerekir. Biliyorsunuz ki bir zamanların kitle iletişim araçları, çağcıl insanların üvey organları durumuna gelmiştir. Dilde bir üretim ve iyileştirme söz konusu olduğunda, medya bunu topluma başarılı bir şekilde yedirecek, toplumun bu yeniliği sindirmesini sağlayacaktır.
Dönemin yöneticileri ( Lideri, kralı, padişahı, vezirleri, sadrazamları) böyle bir bozulmanın veya yozlaşmanın farkında mıydılar?
Size bunun karşılığını sizi düşündürmek üzere soru sorarak vermek istiyorum. Sizce çağımızın yöneticileri bunun farkında mı ya da bu onların umurunda mı?
İslam, Türkçe üzerinde ne gibi değişimlere sebep olmuştur? Örnekler verebilir misiniz?
Bu konuya geçtiğimiz yazıda küçük bir yer vermiştik. Bunun yanı sıra önceki sorularda yanıtladığımız gibi, Türkçenin bozulmasına, değişmesine sebep olan tek şey İslamlaşma değildir. Devletleşme sürecindeki ilişkileri de göz önünde bulundurmamız gerekir. İslam’ın da yadsınamaz bir rolü var tabii ki Türkçenin bozulması konusunda. Bunu uzun uzun teorik biçimde anlatmayacağım. Biraz hayal gücü kullanalım. Ticaret yaptığınız, siyasetini aldığınız civar devletlerden birinde, tek tanrı inanışlı bir din ortaya çıktığını (tabii o zamanlar rivayetler şeklinde ya da elçiler yoluyla) öğreniyorsunuz. Merak edip bir nüsha Kuran ısmarlıyorsunuz. Savaşlar, ticaret, siyaset yoluyla edinilen yabancı kelimeler metni anlamanıza yetmiyor. Bu sayede dilimize Arapçadan edebî sözcükler de girmek zorunda kalıyor.
Zamanla kendi din, dil ve kültüründen koparak İslamlaşan Türklere abeceleri yetmez oluyor. Arap ve Fars abecelerinden bir dil üretiyorlar. Adına Osmanlıca denen bu dili Türkçeden ayrı değerlendiremiyoruz ne yazık ki… Arapça ve Farsça kelimelerin yoğunluğu, Türkleri bu alfabeyi kullanmaya itiyor zaman içinde. Bir örnek de bunun için verelim.Arap harflerini az çok tanıdığınızı var sayıyorum.😊
Bu metindeki sessiz harfleri sıralayalım. Bakalım anlayabilecek misiniz?
N kdr znkn lsn, nck yybldkn kdr yrsn. Dnz tstn dldrsn lblckn kdr s lr, krs klr.
Bu ünsüzlerin sağına soluna ünlülerimizi getirelim şimdi:
Ne kadar zenkin olsan ancak yiyebildiğin kadar yersin. Denize testini daldırsan alabileceğin kadar su alır, kerisi kalır.
Türkçe ile Osmanlıcayı neden ayrı değerlendiremediğimizi görmüş oldunuz. Biçim bakımından farklı olsa da sessel ve anlambilimsel olarak ayıramayız. Sorumuzun tek bir cevabı vardır. O da yabancı kuralların Türkçede kullanılması. Kelimeler alınır, kullanılır ama kurallar alınamaz.Gayri ahlâkî, siyasî, insanî, v.b… Eğer başka dilin kuralları kullanılırsa dilin özerkliği tehlikeye girer.
Bu değişimlere olumsuz gözle mi bakmalıyız? Arapça ve Farsça kelimeler Türkçeyi daha fazla zenginleştirmiş olamaz mı?
Buna edebiyat alanı içinde bakalım. Özellikle Divan Edebiyatı dediğimiz Yüksek Zümre Edebiyat Dönemi, bu sözcüklerin de etkisiyle büyüleyici bir hal almıştır. Nefis kasideler, nefes kesen rubailer… Şairlerin müthiş bir eğitim almalarını gerektiren bu edebiyat dönemi, her ne kadar yabancı sözcüklerle dolu olursa olsun ve her ne kadar eşcinsellikle ön plana çıkarsa çıksın, Türk Edebiyatı’nın iskeleti, bel kemiğidir.
Bir de eşsiz bir divan şiiri bırakalım buraya 💙
TAHAMMÜL MÜLKÜNÜ YIKTIN
Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kafir
Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kafir
Kız oğlan nazı nazın şehlevend avazı avazın
Belasın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kafir
Ne ma´na gösterir duşundaki ol ateşin atlas
Ki ya´ni şule-i cansuz-ı hüsn ü an mısın kafir
Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar
Aceb bir şuha sende aşık-ı nalan mısın kafir
Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler
Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kafir
Şarab-ı ateşinin keyfi rüyunşul´elendirmiş
Bu haletle çerağ-ı meclis-i mestan mısın kafir
Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kafir
Nedim-i zarı bir kafir esir etmiş işitmiştim
Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kafir
NEDÎM
Tahammül ülkesini yıktın. Hülagu Han mısın kâfir?
Aman, dünyayı tutuşturdun, kor ateş misin kâfir?
Nazın kızoğlan kız nazı, sesin ise yiğit delikanlı avazı.
Biliyorum ki belasın. Söyle kız mısın yoksa oğlan mı?
Omuzundaki o ateş renkli atlas acaba ne anlama gelir?
Yani sen, güzelliğin can yakan alevi misin kâfir?
Bu gizli gizli çektiğin âhlar, bu yaka yırtmalar de ne demek oluyor?
Acaba sen de şuh bir güzelin inleyen âşığı mısın kâfir?
Sana kimisi “canım”, kimisi “canânım” diye seslenir,
Doğrusunu söyle bana sen nesin? Can mı canan mı kâfir?
Ateş renkli şarabın keyfi yüzünü alev alev etmiş, kızartmış.
Sen bu halinle sarhoşlar topluluğunun mumu musun kâfir?
Parlak aynalara niçin böyle sık sık bakıyorsun?
Yoksa sen de kendi güzelliğinin hayranı mısın kâfir?
İnstagram Takipçilerimizin Sorular
Buse.sgr adlı kullanıcı: En tartışmalı konu Türkçe ezan meselesi… Sizce de ezan Türkçe okunsa ve herkes anlasa daha mantıklı olmaz mıydı?
Kesinlikle daha mantıklı olurdu. Bununla ilgili bir söz okumuştum. İslam peygamberi Muhammed bin Abdullah: Kuranı ne okuduğunu bilmeden okuyan, sarhoşken namaz kılana benzer.” Bence iyi söylemiş…Hatta az bile söylemiş! Arkadaşlar bir şeyi okurken anlamıyorsanız, bu inanmak ya da teslimiyet değil; ahmaklıktır. Aynı şey dinleyen için de geçerli tabii…
Boran.mkv adlı kullanıcı: Türkler Müslüman olmasaydı eski Türkçe gelişebilir miydi?
Cevabım biraz sarsıcı olabilir. Eğer Türkler müslüman olmasaydı Türkçe gelişir miydi bilemiyorum. Bu sefer başka dillerin saldırısı altında kalabilirdi dilimiz. Şu anda atalarımızın topraklarında yaşayan ırktaşlarımızın konuştuğu Türkçelerin Rus dilinin etkisinde olduğu gibi. Dediğim gibi dilimiz gelişir miydi bilmiyorum ama eğer Türkler herhangi bir dinin (inanışları katmıyorum) etkisi altında kalmasaydı, şu an çok daha gelişmiş bir toplum olabilecektik sanıyorum. Ne demiş Karl Marx? “Din toplumun afyonudur.” Bununla kastedilen şey açıktır. Yaradılışı itibari ile isyankâr olan bir toplumu ancak din ile uyuşturabilir, dizginleyebilir; mevcut düzene uydurabilirsiniz.
Alemdarmehmet9 adlı kullanıcı: Arapçanın dilimiz üzerindeki etkisiyle yitirdiğimiz kelimelere örnek verebilir misiniz?
Sadece Arapça veya Farsça ile yitirmiyoruz sözcüklerimizi. Örneğin ordu sisteminden bahsetmiştik daha önce, biz hala komutanlarımıza noyan, börü, vs. diyebilirdik. Bu sözcükler yetersiz mi kaldı? Üretebilirdik! Ama biz general demeyi tercih ettik. Böyle işte, dilimiz üzerine çok çalışmak gerekiyor. Tamamen arı bir dile sahip olabilmemiz için yeterli çalışma yapılırsa en az 50 yıla ihtiyacı var memleketin. 50 yılı az bulanlar da olur onlara da cevap verelim. Teknoloji bize yardımcı olur… 😊
Omertolgasahin adlı kullanıcı: Türkçe ibadete neden karşı çıkılıyor? Tanrı Türkçe bilmiyor mu?
Muazzam bir soru! Bunu annemle aramızda gecen bir diyalogla yanıtlamak istiyorum.
Annem Kuran okuyordur.
Ben: Anne, lütfen Kuranı Türkçesinden okur musun? Hiçbir şey anlamıyorsun.
Annem: Kuran’ı Arapçasından okumak gerekir. Sen karışma benim ibadetime.
Bu sırada ezan okunuyordur.
Ben: Anne şimdi kalkıp namaz kılacaksın, Rabbin seni neler söyleyerek çağırıyor? Şu an imam ne diyor?
Annem: Kem… küm… ııı… Haydi namaza diyor.
Ben: Başka ne diyor?
Annem: Ne bileyim ben! Sen böyle beni sorguya çekiyorsun ama Allah da seni sorguya çekecek, Arapça “Men rabbüke?” diyecek, ne cevap vereceksin?
Ben: Anne ben Arapça biliyorum. Bana bir şey sorarlarsa ben üç dilde cevaplarım. Ama sen Kuranı sadece okuyorsun. Arapça bilmiyorsun ki, sen beni boş ver, sen ne diyeceksin?
Annem: Ben bilirim vereceğim cevabı.
Ben: Anneciğim, ahiret gününde Arapça konuşacağını mı sanıyorsun? Orada bir dil olmayacak, üzgünüm. Eğer böyle bir öte dünya varsa, sen orada gönül dili ile iletişim sağlayabilirsin. Nasıl ki bana anlattığın gibi, elimle günah işlediysem elimin benim aleyhime şahitlik edeceğine, konuşma yetisi olmayan bir şeyin konuşacağına, inandığın tanrının gücünün bir eli konuşturmaya yeteceğine inancın tam da niçin Allah’ın Türkçeyi de biliyor olabileceğini hiç düşünmüyorsun?
Annem: Kız sus, Allah Türkçeyi nasıl bilsin!
Sevgili Ömer, eğer ibadet ederken ne söylediğini bilirsen, seni dinle korkutup yönetemezler…
Deimosss2 adlı kullanıcı: Bende tam tersini soruyorum. Türkçenin İslama olan etkileri nelerdir? Daha doğrusu böyle bir etki var mı?
Türkçenin Islam üzerinde bilinen bir etkisi yok ama Türkler üzerinde bir etkisi var. Tanrıya Arapça ilah, İbranice rab, ya da İngilizce “Oh myGod!” bile diyebilirsiniz ama tanrı diyemezsiniz. Anında linç yersiniz. Kendi öz dili ve kültürüne yabancı, garip bir toplumuz.😅
Omar.farukacar adlı kullanıcı: Türk edebiyatının eski örneklerinden Divanı Hikmet’in Türkçe üzerindeki etkileri nelerdir?
Hoca Ahmet Yesevî bu eseri tasavvufu yaymak ereği ile yazmıştır. Türkçe Ahmet Yesevî’den asırlar önce bozulduğundan, Türkçe üzerine değil ama edebiyat üzerine etkileri olmuştur. Tasavvuf edebiyatına öncülük etmiştir.
Yasin_yildiz34 adlı kullanıcı: Türkler İslamiyeti kılıç zoruylamı kabul etti?
- Böyle bir şey mümkün değil çünkü İslam Türklere dayatılmış bir din değil. Arap Yarımadası ile münasebet söz konusu değil. Tarihçilere göre İslamı öğrendiğimiz millet de Araplar değil Iranlılardır. Kaldı ki, tamamı asker olan bir millete neyi kılıç zoruyla kabul ettirebilirsin ki?
Ve Son…
Sorularımıza sabırla ve ilgiyle cevap veren Emine Arslan’a teşekkürlerimizi sunarız. Dil yozlaşması üzerine hazırladığımız bir önceki yazıya ulaşmak için şuraya, Emine Arslan’ın resmi Instagram hesabına ulaşmak için şuraya tıklayabilirsiniz. Ve ayrıca yorum kısmında düşüncelerinizi belirtmeyi ihmal etmeyin. Sağlıcakla…
Ezan Türkçe okunmasın demek Kuran’ı Türkçe okumayın demek değildir. Kuranı okumak yetmez, anlayıp yaşamak gerek bunun için de Türkçe şart. Örnek üzerinden gidersek dünyada havacılığın dili İngilizce, pilotlar, kule görevlileri vs İngilizce konuşur. İngilizce konuşurken de ne dediklerini bilerek konuşurlar. Arapça da İslamiyetin dilidir. Dünyanın herhangi bir yerinde ezan okunduğunda herhangi bir millete mensup müslüman ezanın okunduğunu anlayabilmeli. Bunun için de Arapça ezan şart. Kısaca ezanın Arapça okunması sizin dininizi anlamanıza engel değil.
Sevgili Yusuf Bey, Arapça İslamiyetin dilidir diyorsanız, bunu bir dili bile olmayan, izole bir kabileye arapça anlatmaya çalışınız efendim… Bir pilotun evrensel bir tebliğ (haber etme) yükümlülüğü bulunmazken, evrensel sayılan bir dinin tüm insanlığa hitap etmesi gerekir ve bu Arapça olmak zorunda değil. Yeri gelir kör ve sağır birine mors abecesi ile anlatmanız gerekir. Bunu bir düşünün lütfen.
Dili bile olmayan toplumlara veya engelli kişilere aktarım konusunda Arapça yetersiz kalır haklısınız fakat bu tüm diller için olduğu gibi Türkçe de olsa aynı sorun yaşanacak. Dünyada ortak kullanılan herkesin bildiği bir dil olmadıkça bu sorun var olacak. Her millete kendi dilinde din öğretilmeli ve okutulmalı fakat ezanı ayrı tutmak gerekir. Bir çok kurumda ve işletmede genel çağrı kodları vardır, bu bir sayı, bir zil tonu veya herhangi başka bir şey olabilir. Bu duyulduğunda oradaki herkes ne anlama geldiğini bilir. Ezan da bir çağrıdır ortak bir dili olmak zorundadır ve Arapça genel kabul görmüştür.
Üzerinde durduğunuz soruda, yalnızca İslamın ve genel olarak kutsal sayılan şeylerin araştırılmasına ve anlamının bilinmesine gerek olmaksızın inanılması durumunun eleştirisi yapılmıştır. Yorumunuz için teşekkür ederiz.
Mevzû metin hem bir şablon hem de bir gelenektir. Bununla birlikte evrensel boyutta bilinirliği ile ayrıca bir önemi vardır. Din elbette mânâsı anlaşıldığı sürece gerçekçi bir pratiğe dönüşebilir ve içsel bir motivasyon haline gelebilir fakat bu basitçe anlaşılabilecek metni anlamak için çevirisini şart koşmak yanlış olur. Çünkü, ülkemizde zaten türkçe ezan okumak yasak değil. Birileri çıkıp ingilizce veya kürtçe de okuyabilir, hakkıdır ve mümkündür. Ama bu metne bir şekli, dili veya kıraati kanunen yahut idarî kararlarla şart koşmak tutucu (yobaz) bir tavır olur. Halkın içinde yaşayan ve karakteristik bir kod haline gelmiş bir gelenek olması ise gayet normal ve sıradan bir durumdur. Toplumumuz için yaşadıkları da bu konuda bir travma etkisi oluşturduğundan, duruma yorum yaparken daha dikkatli olmak ve sarih davranmak lazım.
Yazarı tebrik ediyorum faydalı ve bilgi dolu makalesi için. Fakat ezan metninin mahiyeti ile islam dininin kutsal metninin mahiyetini ayırması gerekirdi diye düşünüyorum. Şu durumda bu metinlerin anlaşılmasına ve mânâ çıkartılmasına hiçbir engel mevcut değildir.
Konudan Arapçaya karşı bir düşmanlık beslediğimi çıkarmanızın, benim bu konuyu iyi aktaramayışımdan kaynaklanmadığını belirtmek isterim. Lütfen ilgili alanları tekrar okuyarak gerektiği takdirde bana cevabınızı bildirin. Esenlikler dilerim.😊
Doğrudan veya dolaylı olarak böyle bir şeyi kastettiğimi ve amaçladığımı düşünmüyorum sanırım yanlış anlaşılmış. Arapçaya karşı düşman olduğunuzu düşünmem için, en azından bir dil mukayesesi yapmanız gerekirdi fakat böyle bir tavrınızın olmadığı açık. Söylemek istediğim verdiğiniz örnekte ezan metninin anlaşılmasından kuran metninin anlaşılmasına geçişinizin eşler yahut benzerler arası bir mukayese olmadığı yönünde. Kuranın anlaşılması ve anlaşılmadığı sürece büyük oranda beyhude bir çaba olduğu, odak noktasının kaçırıldığı noktasında mutabıkız. Fakat ezan metni için bu uzlaşıdan yola çıkarak böyle bir gerekliliği koşmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Niyetinizle ilgili olumsuz bir okuma yapmadığımı, yalnızca faydalı bulduğum açıklamalarınıza karşı ufak da olsa eleştiri hakkımı kullandığımı düşünüyorum. Saygılarla çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.
Hikayedeki yazıyla ilgili bazı kendimce yanlış olduğunu düşünmekteyim. Islam dinine burda bu kadar yüklenilmesini saçma buluyorum çünkü türkçeye karışan tek dilin arapça olduğunu düşünmüyorum şu an kominikasyon kelimesini örnek alırsak eğer bu kelime ingilizce kökenlidir yahut okul kelimesin fransızca ekol kelimesinden köken almaktadır ve şu anda istanbulda önemli yerlerde kuyumcu yerine jewelery yazısı görebilirsiniz bunun ezanla ya da dinle alakası olduğunu düşünmüyorum ezanda toplasanız 5 tane cümle altı üstü bir insanın öğrenmesi çok kolay ya da kuranın arapça okunması bir sorun teşkil etmez hatta insanlar ibadetlerini bu şekilde yapmalıdır ama eğer insanlar anlamına bakmıyorlarsa bu onların sorunudur ki bakmamalarının türkçeyi kirleteceğini de düşünmüyorum. Iyi akşamlar.
Konu başlıklarımızın Fransızca veya bir başka dille ilgili olmadığını siz de görmüşsünüzdür diye umuyorum. Diğer cümlelerinizle ilgili düşüncelerimi yazımızdan edinebilirsiniz. İyi geceler diliyorum.
Türkçenin bozulması bir problem olarak görürken yani önceden olması gerektiği gibi,kalması gerektiğini savunurken.Konu ezan olunca orjinaline bir önem verilmemesi demek oluyor ki türkçeye verdiğin değri mebsubu olduğun dine vermiyorsun.Haklısın araştırmadığımız bilmediğimiz hakkında fikir sahibi olmadığımız dine mensub olmak ezanın arapca olması değildir ilk önce bunu anlamak lazım.Sonuç olarak öğrenebileceğimiz bir kaç cümle için ezanı türkçe okumak.Dinini araştırmayan bizlere kolaylık değil ,dinimize değer vermediğimizin göstergesidir.
Sorunumuz Arapçanın kutsal bir dil olmadığını anlatamamak… Birilerini aydınlatmak için eylemsel olarak kendimizi yakmamız, yanarken de “Arapça kutsal bir dil değil!” diye haykırmamızın gerekmediği şu dünyada, işleri birbirimiz için bu kadar zorlaştırmasak sevgili okur? 😊
Emine hanım teşekür ederim ,yazınızı çok faydalı buldum ve bir bardak su gini hemencik bitirdim.Devamını bekliyorum 😊
Ben teşekkür ederim. Genel olarak tüm bireylerin anlamasına yönelik sözcükler seçilerek yazıldı. Yararlı bulmanız ve hemencecik bitirmiş olmanız bundan kaynaklı. Yararlandığınıza sevindim💙
Verdiğiniz bilgiler için öncelikle teşekkür ederim. Türklerin İslamiyete girişlerinde Talaş savaşından bahsettiğinizi farkettim ki düz tarih de aynen böyle söylemektedir ancak örtülü tarihe girecek olursak Arapların yağma temelli , sözde islamı yayma adına Türk coğrafyasında yaptığı Talkan ve Curcan katliamlarından bahsetmenizi çok isterdim..katil kuteybenin ordusu ile yaptıklarını bütün Türklerin bilmesi ve öğrenmesi gerekir..hatta kanaatimce sırf bu baskıcı taarruzlara tepki olarak Türklerin Alevi-Bektaşi inanç sistemini oluşturup benimsemeleri aslında “BİZ SİZDEN DEĞİLİZ ve OLMAYACAĞIZ” demenin bir şekildir..tekrar verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim
Tarihçi değil, dilbilimci olduğumun altını çizmek isterim. Tarihe değil, dile vurgu yapıldı yazıda. Tarihle alakalı derinlemesine bilgi için İlber Ortaylı okuyabilirsiniz. Teşekkürler.
Tarihçi değil, dilbilimci olduğumun altını çizmek isterim. Tarihe değil, dile vurgu yapıldı yazıda. Tarihle alakalı derinlemesine bilgi için İlber Ortaylı okuyabilirsiniz. Teşekkürler…
Ayrıca eklemek isterim ki ; Belki Türklerin yazılı kanunları yoktur ancak töresi vardır ve o töreyi beşikte öğrenmeye başlar ve töre kıstaslarına göre sosyal hayatlarına devam ederlerdi.bu aslında bizim için bir gurur kaynağı sayılabilir çünkü ahlak eksenli töre herkesin ezbere bildiği bir olgudur ve uzun uzadıya kanunlara ihtiyaç duyulmaması medeniyet noktasında atalarımızın nekadar ileride olduğunun bir göstergesidir. Evet İslamiyet ile içine girdiğimiz topluluklar önce karakterimizi sonra ahlakımızı bozdu..bugün geldiğimiz seviye utanç duyulacak bir noktada..
Bu söylediklerime karşı çıkacak arkadaşlara tavsiyem ; sadece Eski Türk toplumun da kadının yerine,statüsüne bakmalarıdır..bugün artık tamamen yerleşmiş kadına bakışınız gereği bu söylediğimi de anlayamayabilirsiniz..
Ya hu bu başkaları ne kadar kötü insanlar öyle değil mi? Sanırım siz sadece kendinize tarihçisiniz. Kendi ataları için aksini söyleyen pek yoktur yeryüzünde zaten. İslamiyetten önce güllük gülistanlıktı her şey ahlaklıydı atalarımız, töre adına hiç ahlakçı değillerdi ama nasıl olduysa yine bir asker millet olan atalarımızı başkaları silah zoruyla bozdu hep. Zihninizde yüzlerce yıl öncesinin tahayyülü yerleştirilmiş ve siz bunu sarsılmaz bir senaryoya çevirmişsiniz.
Ali şeriatiden insanın 4 zindanını okumanızı tavsiye ederim. İnsanın üzerinden hiç atamadığı bir hata, atalarının dinine, hayallerine vs tâbi olmak.
Ağızdan çıkan her kelimenin hatta harfin frekansı vardır. Bir araya geldiklerinde beste oluştururlar. Bu frekansların ve enerjilerin insanın bedeninde ruhunda ve beyninde karşılıkları vardır. Aynı anlama gelen 2 kelimenin etkisinin aynı olduğunu savunmak gerçek anlamda bilimsizliktir.Dilden kalbe söz vardır cümlesi tam olarak bu matematiğe dayanır. Ezanın türkçe olması ile ezanın komple kaldırılması arasındaki tek fark ikisinin de sadece insanları namaza çağırıyor olması olacaktır. Oluşturduğu frekans insana yaptığı etki yaydığı enerji dokunduğu her nokta kaybolmuş olacaktır.Ezan dediğimiz bu çağrının gelişigüzel ve düşünmeden seçilmiş olduğunu döneminden dolayı arapça okunduğunu ve öyle kaldığını savunmak bilime hakarettir.Evrenselliği sağlayan şey frekanstır.Ezan, insan yaratılışına ve fıtratına en uygun frekansta düşünülmüştür ve günümüze kadar bu yüzden bozulmadan gelmiştir. İnkar edenler bile kalplerinde bu rahatsızlığı içten içe hissedecektir.Çünkü sözcüklerin etkisi manevi değil aksine maddeseldir. Bilimin dibidir. Ezanın türkçe veya herhangi bir dil olması demek ezanı silmek başka bir şey oluşturmaktır. Olsa olsa çağrı olur. Burada asıl sorun islamda bu dengelerin ve kararların bilimsel matematik ve bin bilinmeyenli denklemlere dayalı olarak oluşturulduğunu görmeyen sığ beyinlerin 2 bilinmeyenli denklemlik kafalarıyla büyük kalabalığı oluşturmaları ve gerçek aklı bastırmalaradır. Ancak bir milyon ahmak bir araya gelse de yine ortaya bir doğru çıkmayacağı için güçleri ve idrakleri bu temelleri değiştirmeye asla yetmeyecektir. Ezan arapçadır. Dil değişirse ezan olmaktan çıkar. Sevgiler.
Fikriniz ne olursa olsun karşı fikirdekilere hakaret ve saldırganlık içerdiği sürece ne frekansı ne ahengi ne bestesi kalır.siz böyle agresifliğinizi nezaket ile bastırmaya çalışırken birileri çıkar arapçaya da dine de kitaba da allaha da söver sizin yüzünüzden hemde.. Kokuşmuşluk burda başlar işte..buyurun tartışın..
Ezanın insan fıtratına uygunluğuna kim karar verdi ? Bilim bilim diyorsunuz da bu konuda bilimsel bir çalışma varmı?
EZan zaten çağrıdır içeriğinde kutsallık arıyorsanız oda sizin hapsolmuşluğunuz..
Zuhruf suresinin 3.ayetinde derki:
“İyice anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an yaptık.”
İşte Kuran’ın Arapça olmasının sebebi budur!
Bu sebeple Arapça kutsal değil, sadece bir dildir!
Yani o sırada bir Fars çıkıp peygamber olsaydı o takdirde Kuran Farsça olurdu.
Dolayısıyla Türkçe Tanrı demek ya da Türkçe dua etmek de Türkçe ibadet ve Türkçe ezan da Kuran’a göre bile gayet doğaldır! Arapça sıradan bir dildir..