Babil Medeniyeti Hakkında Gerçekler
Günümüz Irak’ın başkenti olan Bağdat’ın 100 kilometre güneyinde bulunan Babil antik kenti, Mezopotamya uygarlıklarının merkezi olarak 12 bin yıl hüküm sürdü. Babil medeniyeti, ilk yöneticileri olan Hammurabi’nin sert kanunları ile nam salacak, kullandığı dil diğer medeniyetlerle bir iletişim aracı olacak ve o büyük asma bahçelerinden (eğer doğruysa) kendini söz ettirecektir.
Babil şehrinde yaşayan, astronomi, fizik ve matematik uzmanları önemli keşifler yaptılar. Trigonometriyi geliştirdiler, Jüpiter gezegenini izlemek için matematiksel modeller buldular. Ayrıca Dünya’nın rotasyonunu, güneş ve ay tutulmalarını kayıtlara geçtiler. Günümüzün bilim insanları tarafından o dönemden kalan bu belgeler sürekli incelemekte ve hesaplamalar yapılmaktadır.
Babil Medeniyetinin İlk Zamanları
Babil’in bulunduğu bölge çok yüksek sıcaklıklara maruz kaldığı için babillilerin ilk dönemlerde Fırat ve Dicle Nehirlerinden sulama kanalları oluşturarak tarıma elverişli topraklar oluşturduğu biliniyor. Bunun harici Babil’in eski tarihi hakkında pek bir şey bilinmemektedir. 4.000 Yıl önceki arkeolojik bazı buluntular Babil’in tam manasıyal bağımsız bir şehir olmadığını gösteriyor. O zamanlar ”Ur” adında merkezi bir eyalet tarafından yönetiliyorlardı.
M.Ö 1894 yılında Ur şehri, Samu-abum adında bir adam tarafından fethediliyor. Babil bu dönemden sonra küçük bir krallığa dönüşmeye başlıyor. Daha sonra Hammurabi (MÖ 1792-1750) ortaya çıkıyor ve Babil şehrini büyük bir imparatorluğa dönüştürecek çalışmalar için kollarını sıvıyor. Babili yükseltecek imparator Hammurabi’dir.
Hammurabi ve Kanunları
Hammurabi, Babil’in yönetimini eline aldığında çok sabırlı bir politika izliyor. Öncelikle işe 60 yıldır Larsa şehrine hükmeden kral Rim-Sin’i yenerek başladı. Bu galibiyetle birlikte önemli şehirleri ele geçirerek krallığını büyüttü.
Hammurabi döneminde Babil şehrinin nasıl göründüğü hakkında arkeologlar çok az bilgi biliyor. Çünkü yeterli buluntu ve belgelere ulaşamadılar. Ancak halkı Hammurabi’yi tanrı olarak görüyordu. Hatta ona ”Hammurabi Benim Tanrımdır” manasına gelen isimler bile verdiler.
Hammurabi kanunları göze göz, dişe dişti. Eğer birisinin elini haksız yere kırarsanız, devlette sizin elinizi kırardı. Hammurabi kurallarına göre güçlü fakiri ezemezdi. Ancak her zamanda bu kadar doğru değildi. Burjuva sınıfı her zaman çok sert cezalara çarptırılmazdı. Bazen kurallar esneyebilirdi.
Aynı şekilde kadınlar için de çok adil sayılmazdı. Ancak kadınları gözeten kanunlarda yok değildir. Örneğin bekar bir kadının babası öldükten sonra erkek kardeşlerinin o kadına bakma yükümlülükleri vardır.
Nihayetinde Hammurabi bu dünyadan göçüp gitti. Hammurabi’nin arkasından yönetimi eline alanlar, Hititler ile mücadeleye başladı. Hititler, Babil topraklarının en önemli tanrısı Marduk heykelini ele geçirdi. Hikaye bura da bitmiyor tabii ki.. II. Nebukadnezar Babili yeniden kuracak, fetihlerde bulunacaktır.
II. Nebukadnezar Dönemi
Hititlerin ele geçirdiği Marduk heykeli geri alınmıştı. Şimdi tarih sahnesinde kral II. Nebukadnezar var. Babil’i baştan sona yeniden yapılandıracak, tapınaklar dikecek, kuleler inşa edecek, sözünden çok bahsedilen asma bahçeleri hayata geçirecektir bu kral. Yetmeyecek savaşlarda önemli başarılar sağlayacak ve sınırlarını Mısıra kadar genişletecek, fetih üzerine fetihler yapacaktır.
Babil’in bu kadar güzel bir yer olmasında dinin de önemli bir yeri bulunuyordu. Çünkü 9 tane tapınak yapılmış, en görkemli olan Esagil tapınağı tanrı Marduk’a ayrılmıştır.
İştar Kapısı
İştar Kapısı, Mezopotamya’da Yeni Babil İmparatorluğu kralı Nebukadnezar tarafından savaş ve aşk tanrısı İştar (İnanna) adına yaptırılmış kent giriş kapısıdır. Günümüzde Irak toprakları içinde bulunan Babil şehrinin surları üzerinde ve Tören Yolu denen merkezi caddeye çıkan bölgede kurulmuştur. Yapı malzemesi olarak tuğlanın tercih edildiği kapı oldukça büyüktür ve hem şehrin hem de krallığın önemli simgelerinden birisidir.
M.Ö 575’li yıllarda şehrin sekizinci büyük kapısı olarak tasarlanmıştır. Yüksekliği ise kaba hatlarıyla beraber 12 metreden biraz yüksekti. Arka arkaya dizilmiş şekilde iki kapısı vardır ve güney kısmında geniş bir alan mevcuttur. Tören Yolu ise taş ve tuğla döşeliydi. Yan kısımlarda birer ayağını kaldırmış olan ve dönem şartlarına uygun olarak pişmiş topraktan yapılmış aslan heykelleri mevcuttu. Yol boyunca yaklaşık 120 heykeli vardı. Kapının cephe kısmı ise çeşitli boğa ve ejderha kaplamalı figürlerle bezeliydi. Bu figürler yaklaşık olarak 575 adetti.
Babil Kulesi
Dünyanın yedi harikasından biri sayılan ve Babil’in Asma Bahçeleri içinde bulunan Babil Kulesi, Tanrı Marduk adına yapılmıştır. Sümerliler, yükseklere taparlar ve yer ile göğü bağlayan kutsal bir ağacın varlığına da inanırlardı. Sümerliler yeri göğe bağlayan bu ağacı temsil eden ve Tanrıdağı dedikleri kuleyi zamanımızdan 5.000 yıl kadar önce yapmışlardır.
Kule temelde 90 metre genişlikte ve 90 metre yüksekliğe sahip 7 katlı bir bina idi. Kulenin çevresinde rahip sarayları, ambarlar, konuk odaları, Tanrı Marduk adına yapılmış bir diğer tapınak olan Esagila’ya giden aslanlı geçit ve dini tören yolu vardı.
Babil’i işgal eden Tikulti-Ninurta, Sargon, Sanherip ve Asurbanipal kuleyi yıkmışlardı. Babil Kralları Nabopollasor ve Nabukadnasor ise ardından yeniden inşa etmişlerdir. Ancak M.Ö. 479’da Babil’i işgal Pers kralı Xerkes kuleyi yıktıktan sonra tekrar onaran olmadı. Yalnız, Büyük İskender Babil’e geldiğinde harap haldeki kuleye hayran kalmış ve onu eski haline getirmeye karar vermiştir. Bu sebeple 10.000 kişiyi iki ay boyunca çalıştırarak molozları temizletti. Fakat İskender ölünce kulenin onarımından vazgeçildi.
Babil Kulesi İncil’de Şöyle Geçer:
1 Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.
2 Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup oraya yerleştiler.
3 Birbirlerine, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim” dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.
4 Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.”
5 RAB insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi.
6 “Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar” dedi,
7 “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.”
8 Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.
9 Bu nedenle kente Babil[a] adı verildi. Çünkü RAB bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı.
(Yaratılış 11: 1-9 )
Babil’in Asma Bahçeleri
Babil’in Asma Bahçeleri Dünya’nın 7 harikasından biri olarak gösterilir ve eski metinlerde sık sık geçer. Ancak tüm bunlara rağmen hepsi söylentiden ibarettir. Arkeologlar bu gösterişli bahçelere dair günümüzde hiçbir kalıntı bulamamıştır.
Bir efsaneye göre, Babilin Asma Bahçeleri, Babil Kralı İmparator II. Nebukadnezar tarafından eşi Kraliçe Amytis (Amitis) için oluşturulmuştur çünkü Kraliçe Amytis memleketinin yeşil tepelerini ve vadilerini özlemiştir. İmparator II. Nebukadnezar “The Marvel of the Mankind (İnsanlık Harikası) olarak bilinmiş hale gelen büyük sarayı da inşa ettiren kişidir.
Babil’in Yıkılışı
Hammurabi’nin sonraki dönemlerinde Babil uzun ömürlü olamadı. M.Ö. 1750- M.Ö. 1712 yılları arasında hüküm süren oğlu Samsuiluna, eski Sümer devletleri olan Ur ve Urukluların isyanlarını bastırmak için büyük bir çaba sarf etti. Bu arada Zagros Dağlarında yaşayan Kassitler de Babil için tehlike arz etmeye başlamışlardı. Babil tarafından püskürtülen bu tehlike sonrasında Kassitler kuzeyde yer alan Mari kenti dolaylarına yerleştiler ve Akad dilini benimsediler. Bir süre sonra Kassitler Babil topraklarına tekrar geldiler, ancak o dönemde Mezopotamya yeni istilalara tanık oluyordu.
Bunlardan biri M.Ö. 1590 da Anadolu’dan gelen Hititlilerdi. I. Murşili tahta olduğu bu dönemde Hititliler, Babil’in içlerine kadar ilerleyerek şehri ele geçirdiler ve böylece I. Babil sülalesine son verdiler. I. Murşili Babil’de kalmayıp büyük bir ganimetle Anadolu’ya geri döndü. Bu süre zarfında iktidar boşluğundan yararlanan Kassitler belli bir süre bölgeye egemen olsalar da Asurlular, M.Ö. 1100 dolaylarında bu egemenliği sonlandırarak Babil İmparatorluğu’nun topraklarına hâkim oldu.
Kral Asurbanipal’ın M.Ö. 627’de ölümüyle beraber imparatorluk tehlikeli bir döneme girdi. Merkezi gücün zayıflamasını fırsat bilen Keldani kralı Nabopolassar, Medlerin de yardımıyla II. Babil dönemini başlatmış oldu. Oğlu II. Nebukadnezzar, Yeni Babil İmparatorluğu’nun en ünlü kralı oldu. Nebukadnezzar’dan sonra Babil Devleti çökmeye başladı. Babil’in yıkılış süreci Marduk rahiplerinin düşman olduğu Kral Nabo-Nedo devrinde daha da hızlandı. Perslerin büyük hükümdarı Kiros tarafından Babil şehri alınınca, Babillilerin bağımsızlıkları sona erdi ve ülke M.Ö. 539’da Pers İmparatorluğunun bir eyaleti haline geldi.
Not: Bu yazıyı yazmamda yardımcı olan, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinden Esra Yazıcı’ya teşekkür ederim.