Hayat, Beni Neden Üzüyorsun?
Hepimiz en az bir kere hayatımızın şu ankinden daha iyi olabileceği konusunda düşünmüş ya da hayal kurmuşuzdur. Kimi zaman pişmanlıkla kimi zaman öfkeyle:
Hayatımızın gidişatı ve sahip olduğumuz olumsuz özellikler konusunda çoğunlukla başkalarını ya da çevresel etkenleri sorumlu tutarız:
‘Ben de özel ders alsam Tıp Fakültesi’ni kazanırdım.’
‘ Benim de o kadar zamanım olsa zayıflarım.’
‘Amaaan onlar makyaj güzeli!’
‘ Diploma ne ki! Ben hayat okulunu bitirmişim!’
‘ Köyümüzde Oxford vardı da biz mi okumadık!’
Kendimizi avutmak için yaptığımız algı operasyonları aslında sadece depresif hislerimizi bastıran ve bir süre içinde kendimizi hatasız ve mükemmelmiş gibi görmemize sebep olan psikolojik bozukluklar zincirinin ilk halkasıdır.
Sosyal medyanın da özendirici etkisiyle insanların birçoğu hayatlarından memnun olamıyor. Fakat bundan daha önemlisi birçoğu bunun sebebini ve bunu nasıl düzelteceğini bilmiyor.
Hadi biraz bu hayatımızla ilgili memnuniyetsizliğimizi ve çözümlerini inceleyelim:
Bence bu algı şekli olumsuz motivasyonun temel kaynağıdır. Oysa ki hiç kimsenin hayat ilerleyişi birbirinin aynısı değildir ve hiç kimse hayata eşit şartlarda başlayıp hayatı eşit şartlarda bitirmez. Daha da önemlisi hayat, diğer insanlarla yarıştığımız bir kulvar değildir, çünkü herkesin hedefleri ve öncelikleri birbirinden farklıdır.
ABD’li psikologların Time Zone adını verdiği görüşe göre hayat ve zaman hepimiz için farklı hız ve yoğunlukta ilerler.
Etrafınıza baktığınızda örnekleri çoğaltabilirsiniz.
Farketmelisiniz; hayat akışı herkes için farklı düzeylerdedir ve tamamen rastlantısal süreçlerle devam eder. Dolayısıyla bir başkasının hayat akışı için kendimizi üzmemiz tam anlamıyla gereksizdir.
Düşünün, ABD ile aramızda saat farkı olması sizi üzüyor mu? Çin’de Güneş bizim ülkemize göre daha erken doğduğu için depresyona giriyor musunuz?
Bankaya birkaç on basamak sayı borçluyuz. Birilerinden birkaç sayı daha kısayız. Birilerinden birkaç sayı daha kiloluyuz. Birileri bizden birkaç sayı daha zengin. Birileri bizden birkaç sayı daha genç. Birileri bizden birkaç sayı daha üst bir arabaya biniyor. Birilerinin giydiği elbise birkaç sayı daha pahalı… Ve liste uzayıp gidiyor.
Bu uzayıp giden basamaklar arasında hayatımızı bölüştürüyoruz. Ve hep birkaç sayı daha kazanmak için hayatımızdaki birçok sayılamayacak şeyi feda ediyoruz.
Yani daha az sayı, kaybettiğiniz anlamına gelmez. Bu bir maç değil unutmayın ve skorlar asla sizin kim olduğunuzla ilgili bir durum değil.
Neden diğer nesillere göre daha çabuk vazgeçtiğimiz ayrı bir yazının konusu ama katlanmak, yas tutmak, pişman olmak, fikrini değiştirmek ve canı acıdığında, öfkelendiğinde veya sevindiğinde ağlamak hayatımızın bir parçasıdır ve asıl ilerlemeyi bunlarla elde ederiz.
Yani gözyaşı döküyor olmanız hayatınızın berbat olduğu anlamına gelmez. Gözyaşı, daha çok tecrübe ve daha az hata demektir.
HAYATINIZDA BAZI GERÇEKLERİ MERKEZE ALMALISINIZ
Kesinlikle farketmeniz ve kabul etmeniz gereken kesin gerçeklerden birisi şudur:
Şu an hangi durumda olursanız olun bu, önceki kararlarınızın ve tercihlerinizin bir sonucu. Gelecekteki durumunuz da bugünkü tercih ve kararlarınızın sonucu olacak.
- İnsanları, geçirdiği süreçleri ve zorlukları bilmeden sürekli kafanızdaki şekle uydurmaya çalışırsanız kesinlikle bir şekilde onları kaybedersiniz. Kaybetmeseniz bile onlara geri dönülmez hasarlar verirsiniz.
Aynı şey kendiniz için de geçerlidir. Başarılı bir öğretmen olmak istiyorsanız başarılı bir müdürü veya iyi bir veliyi yaratmayı bırakıp idealinizdeki başarılı öğretmen, çevresine nasıl davranırsa öyle davranmaya çalışın. Bir süre sonra başarılı olduğunuzu göreceksiniz.
Dolayısıyla sizinle aynı dünyadan olmayan o insanlara da bir şans verin. Düşünün, herşey altın olsaydı, altının değerini nasıl anlardık?
- Öğüt vermek ve cevaplamak için insanları dinlerseniz sadece bir papağana dönüşürsünüz.
- Ne öğrendiyseniz ve neye karar verdiyseniz uygulamaya koyun ve asla yapamayacağınız bir işin altına girmeyin. Bir insanın kaybedeceği en büyük değeri özgüvenidir.
Günde 500 metre koşmaya karar verdiyseniz her gün 3000 metre koşmaya kalkışmanız bir süre sonra size pes ettirmekten başka bir işe yaramaz. Karar verdiğiniz şey bir süre sonra alışkanlığınız olacak, o yüzden ona göre karar vermelisiniz.
Yani değişmeye karar verdiyseniz kararınızı kendiniz uygulamanız şarttır. Hiçbir kitap, hoca, dua, ilaç veya konferans sizi baştan yaratmaz. Sadece size başlamak için motivasyon sağlar. Her halükarda ‘başlamalı’sınız.
Yazıma Elvan Samedov’un hayatımızdaki insanlarla ilgili bir paragrafıyla son vermek istiyorum:
“ Her türlü fedakarlıkla sizi hayatta tutmaya çalışan annenizi, hayat boyu sizi büyütmek için çalışan babanızı, kavga da etseniz sizi çok sevdiğini bildiğiniz kardeşinizi, kötü gününüzde elini omzunuza koyan,size destek çıkan eşinizi,dostunuzu ve size kötülüğü dokunmamış tüm insanları ayırt etmeksizin sevin.
Sizi yitirmekten korkmayanları, kalbinizi acımasızca kıranları, sizin sevgi ve hürmetinizle egosunu tatmin edip sonra bir anda sizden yüz çevirenleri, merhametsizce sizi eleştirip kendini yüceltenleri, düne kadar varlığından bile habersiz olduğunuz ama bugün hayatınızı mahveden insanları çıkarın hayatınızdan ve sadece bir şey deyin onlara:
‘ Canın Cehenneme!…’ “